Sırtımızda küfe ve dahi başımızın üzerinde ayrı bir yük. Ağır ağır ilerliyoruz yollarda, ilerliyoruz ekmek kaygusu ve hayallere ulaşmak için.
Dinlenme taşlarından biraz bahsetmek istiyorum.
Çocukluğumun kemeraltı sokaklarını anımsıyorum, Başoturak civarları olsa gerek veya havra olmalı, bazı köşelerde tek tük taşlar gördüğümü hayal meyal hatırlıyorum. Fakat uzun yıllar onların anlamlarını öğrenemeden, hepsi yok olup gittiler.
En son İstanbul’da tek tük kaldığını okumuştum.Belki başka yerlerde de vardır, fakat çoğu insanın ne olacağını tahmin edemeyeceği, bu taşlar, geçmişin cefakar yaşamından büyük hatıralardır bizim için.
Eski zamanlarda yük taşıyanlar, ağır yükü olan seyyar satıcılar, pazarcılar, hamallar çeşit çeşit küfeleriyle yüklerini ordan oraya taşır bu bazen sadece bununla kalmaz, sırtında yükünü almış küfeleri varken, ayrıca kafalarının üzerinde sandık şeklinde yüklerini de taşırlardı.
Ağır yükleri sürekli olarak sırtta taşımak mümkün olmadığından ve küfeleri indirip, tekrar yüklenmek olanca ağırlığından ötürü mümkün olmadığından bu eşikler, taşlar yapılmıştır.
Yükünü taşıyan kah hamal, kah seyyar satıcı ve pazarcı, yükünü yere indirmeden, bu taşların üzerine koyarak dinlenirlerdi.
Günümüzde çeşitli araçlarla bunlara çözüm bulmuş olmuş olsak da, bu eski dönemlerin cefakar insanları için çok büyük kolaylık sağlayan taşlardı. Artık bu taşlara rast gelmek pek mümkün değil, aslında geçmiş medeniyetlerden önemli bir yadigardır.

Fakat dinlenme taşları ülkemizde genel bilginin aksine sadece Osmanlı döneminde kullanılmamıştır. Geçmişte Bizans ve bugün Alman medeniyetinde de bazı bölgelerde izlerine rastlıyoruz.
Sayfanın başında yer alan kapak fotoğrafında tamamen birebir aynı anlamı taşıyan Ruhebank alm. Dinlenme bankosudur. Görseldeki dinlenme taşının yapım yılı 1806, bulunduğu koyun birliği tarafından yapılmıştır.
Güzergahı etraflıca gezdiğim için, bulunduğu konum olarak oldukça önemli bir noktada yer alır. Birbirine paralel uzanan köyler arasında tepe noktasındaki düzlükte yer almaktadır.
Tepeye tırmanış normal adımla ve hafif yük ile yarım saat sürdüğü düşünülünce, yük taşıyan pazarcı veya hamalın uzunca soluklandığı bir taş olduğu kuşkusuzdur. Alanın güzelliğinden, birbiriyle rastgelenlerin nice ayaküstü sohbetlere şahitlik ettiğine eminim.
Daha sonradan bu taşa, bronz üzerine işlenmiş bir açıklama, tarihçesi açıklanmıştır. Bir dönem kendiliğinden yıkıldığı ve tekrar onarıldığı bilgisi düşülmüş.
Devrinde yük taşıyan köylülerce, satıcılara ve tahammül edenlerin atası, cefakar hamallara dayanak olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

İstanbul‘da kaldırım ile yol arasında kalmış, bugün akıbeti tamamen meçhul bir dinlenme taşı.